Translate

Dış uzaydan gelen nötrinolar bulundu


Bilim adamları, Güney Kutbu'nda dış uzaydan gelen ve evrenin oluşumuna ilişkin önemli bilgiler sağlayacak çok sayıda nötrino buldu.

(AA) -- Antarktika'daki IceCube Teleskop Laboratuvarı'nda görevli araştırmacılar, bir kilometre küplük buzun içinde buldukları 28 atom altı parçacığının Güneş Sistemi'nin, hatta Güneş Sistemi'nin de içinde bulunduğu Samanyolu Galaksisi'nin dışından geldiğini söyledi.

ABD'deki Wisconsin Üniversitesi'nden bir grup araştırmacı, "Işık hızına yakın hıza sahip, elektriksel yükü sıfır ve maddelerin içinden neredeyse hiç etkileşmeden geçebilen temel parçacıklar" olarak tanımlanan nötrinoların kara delikler, titreyen yıldızlar ve atomaltı parçacıklar yayan gökcisimlerinin gizemlerinin çözülmesine yardımcı olabileceğini kaydetti.

Ice Cube araştırmacılarından Francis Halzen, atomaltı parçacıklarını "Güneş Sistemimizin dışından gelen ilk yüksek enerjili nötrinolar" olarak tanımladı. 

Yıldızlar arası nötrinolara, Dünya üzerinde daha önce sadece bir kez rastlanmıştı. Bilim adamları, 1987 yılında bir süpernovadan Dünya'ya ulaşan parçacıkları gözlemlemişti. O günden bu yana Güneş ya da Dünya'nın kenti atmosferinden kaynaklanmayan atomaltı parçacıkların bulunması için çalışmalar sürüyordu.

Halzen, Antarktika'da bulunan parçacıkların 1987'de Büyük Macellan Bulutu'ndaki süpernovadan gelen nötrinolardan 1 milyon kez daha fazla enerjiye sahip olduğunu belirtti.

Ice Cube araştırmacılarından Naoko Kurahashi-Neilson, "Çalışmamız, halihazırda dünyadaki en önemli parçacık fiziği projesi. Gelecek 10 yıl içinde toplayacağımız veriler, enerjinin kaynağını ortaya çıkarmamızı sağlayacak" dedi.

Antarktika'daki Amundsen-Scott Güney Kutbu İstasyonu'na inşa edilen IceCube Nötrino Dedektörü, Güneş Sistemi dışından gelen nötrinolar ile Güneş ve Dünya'nın atmosferlerinden yayılan nötrinoları birbirinden ayırıyor. Araştırmacılar, atomaltı parçacıklarının Dünya'dan milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki astrofiziksel fenomenler hakkında bilgi verebileceğine inanıyor.

Astronomi biliminde yeni bir çağın başlangıcı olarak nitelenen keşif, "Science" dergisinde yayımlandı. 
Uzay kapsülüne 1 milyon Euro

  Sovyetler Birliği döneminden kalma bir uzay kapsülü 1 milyon Euro'ya satıldı.


Merkezi Almanya'nın Köln kentinde bulunan Lempertz Müzayede Evi tarafından Brüksel'de düzenlenen açık artırmada, uzay yolculuğu tarihine ait bazı önemli eşyalar satışa sunuldu. Bunlardan biri "Voswraschtschajemi Apparat" (dönüş kapsülü) adı verilen bir uzay kapsülüydü. 2.2 metre yüksekliğindeki ve yaklaşık 2 ton ağırlığındaki kapsül, 1970'li yıllarda 3 kozmonotu uzaya taşımıştı. Müzayede öncesi kapsülün elden geçtiği ve boyandığı belirtildi.

    Yine Sovyetler Birliği döneminden kalma iki kozmonot giysisi de açık artırmada satılan eşyalar arasındaydı. Uzay kapsülü, kimliği gizli tutulan bir kişi tarafından 1 milyon Euro'ya satın alındı. "Sokol-KV2" model uzay giysileri ise 50 ve 55'er bin Euro'dan alıcı buldu.

ŞAŞIRTAN PARLAKLIĞIN SIRRI ÇÖZÜLDÜ


PS1-10afx adlı bu süpernova ile Dünya arasında yer alan bir galaksinin süpernovanın ışığını arttırarak güneşten 100 milyar kat parlak görünmesine neden olduğu tespit edildi. Süpernova, enerjisi biten büyük yıldızların şiddetle patlaması durumuna verilen addır. Dünya ile süpernova arasında yer alan ve büyüteç işlevi gören bu galaksi Hawaii'deki bir teleskopla tespit edildi. Astronomi alanında önemli tartışmalara neden olan bir konuyu açıklığa kavuşturan bu keşif Science dergisinde yayımlandı. 2010'da bir araştırma ekibi PS1-10afx'in aynı grupta yer alan gök cisimlerinden 30 kat fazla parladığını gözlemiş, bunun yeni türde bir yıldız patlaması olduğu sonucuna varmıştı. BİR MİLYAR ÖNCESİNİN IŞIĞI Tokyo Üniversitesi Kavli Enstitüsü'nden Dr. Robert Quimby bu süpernovanın birçok yönden çok farklı olduğunu ifade etti. Quimby'nin ekibi, süpernovanın yakınındaki dev bir kara delik gibi bir oluşumun onun ışığını olduğundan büyük gösterdiği kanısındaydı. Bu yönde delil bulmak için ekip Hawaii'deki Keck teleskobunu kullandı. Dr Quimby, bu çalışma sonunda, süpernovanın önünde daha önce bilinmeyen bir galaksi tespit edildiğini, büyüteç işlevi gören bu galaksinin süpernovanın yaydığı ışık nedeniyle daha önce fark edilmediğini belirtiyor. Araştırmacılar, süpernovanın patladığı an ile ışınlarının büyüteç galakside kırılarak dünyadan görülür hale geldiği an arasında bir milyar yıla yakın zaman geçtiğine inanıyor. Bu keşfin gökbilimcilere evrenin genişlemesini ölçme konusunda yeni bir araç sunduğu düşünülüyor.

Evrenin genişleme hızının her 44 milyon yılda % 1 arttığını ortaya çıktı.

Baryon Osilasyon Spektroskopik Araştırması'nı (BOSS) kullanan bilim adamları, evrenin genişleme hızı ile ilgili şimdiye kadarki en doğru hesaplamayı yaptıklarını açıkladı. BOSS uluslararası bilim adamları grubu, maddenin uzaydaki dağılımının ayrıntılı haritalarını çıkararak, evrenin genişlemesini ölçmeye çalışıyor. Ölçümlerle, kozmik genişlemeye neden olan "karanlık enerji"nin gizeminin çözülmesi amaçlanıyor.


İngiltere'nin Portsmouth Üniversitesi'nden Matthew Pieri, "Bu şimdiye kadar yapılan en kesin ölçüm. Araştırma, evrenin 10 milyar yıl öncesine oranla çok daha hızlı genişlediğini kanıtlıyor. Aslında genişleme hızı, bizim beklediğimizden daha yavaş. Bu da evrenin bizim düşündüğümüzden daha farklı olduğunu, karanlık enerjinin sabit olmadığını, zamana, mekana ya da başka bir fiziksel parametreye göre değiştiğini göstermektedir" dedi. Evren, 13,8 milyar yıl önceki Büyük Patlama'dan bu yana hızla genişliyor. BOSS grubu, genişleme hızının ilk birkaç milyar yıl boyunca yerçekiminin etkisiyle yavaş olduğunu, 6 milyar yıl önce ise evrenin karanlık enerjinin etkisiyle hızla genişlemeye başladığını savunuyor. Grup, evrenin genişleme hızını bulmak için birbirinden bağımsız iki ölçüm yapıyor. İlkinde son derece parlak olan yıldızsı gökcisimlerinin dağılımının haritası çıkarılıyor. İkinci ölçümde ise bu gökcisimlerinden yayılan ışık, hidrojen gazı bulutlarının konumlarının belirlenmesi için kullanılıyor. New Mexico'da kurulu 2,5 metrelik bir teleskobu kullanan BOSS grubu, 140 bin yıldızsı gökcisminin ışığını kullanarak Büyük Patlama'dan birkaç milyar yıl sonraki evrende hidrojen gazı bulutlarının dağılımının haritasını çıkardı. Gözle görülmeyen karanlık maddenin varlığı, etrafındaki cisimler üzerindeki çekim gücüyle bilinirken karanlık enerjinin varlığı ise etrafındaki cisimleri üzerindeki itme gücüyle tanınıyor. Evrenin yüzde 68,3'ünün insanlık için büyük bir gizem olan karanlık enerjiden, yüzde 26,8'inin karanlık maddeden ve sadece yüzde 4,9'unun de insanoğlunun bildiği tür maddelerden oluştuğu sanılıyor. Karanlık enerjinin varlığıyla ilgili çalışma, 2011'de Saul Perlmutter, Brian Schmidt ve Adam Riess'a Nobel ödülü getirmişti. Perlmutter, Schmidt ve Riess, ''Süpernova'' adı verilen yıldız patlamalarını izleyerek, evrenin sürekli genişlediğini keşfetmişti.

Önce robot sonra insan

Bazı uzmanlarca Dünya'nın henüz keşfedilmemiş bir kıtası olarak görülen Ay'da insanlı üs kurmak için projeler geliştiriliyor. İlk aşamada robotlar gönderilecek. Ardından insanlı üs kurulacak.

Ay, şimdilik çok tenha. Ancak araştırmacılar burada kurulacak bir insanlı üs için çalışıyor. Üs, başka gezegenlere yapılacak yolculukların ara istasyonu olacak. Bunun temelleri daha şimdiden laboratuarlarda atılıyor.
Gezegen jeologu Ralf Jaumann, yıllardır Ay'dan alınan bir numune üzerinde çalışıyor. Numune, Ay yüzeyinin kimyasal yapısı ve kaynakları hakkında kapsamlı veri içeriyor.
Alman Hava ve Uzaycılık Merkezi Prof. Ralf Jaumann, "Prensip olarak Ay'da üs kurmak için her şey mevcut. Ama işin bazı zorlukları var. Büyük olasılıkla ilk aşamalarda – ki, bu biraz zaman alabilir -, kendine yetecek istasyonu kuruncaya kadar gereken malzemeyi Dünya'dan Ay'a taşımak gerekecek" şeklinde konuşuyor.
Ay yüzeyinin keşfinde robotlar devreye girecek. İşte onlardan biri: Space Climber. Aracı, Alman Yapay Zeka Araştırma Merkezi uzmanları geliştirdi. Robotun zorlu arazi koşullarında, kendi başına ilerlemesi hedefleniyor. Kavrayıcı kollarla donatılmış örümceklerin bir gün Ay'ın kraterlerine inip numune toplaması, Ay'daki kaynakları araştırması öngörülüyor.
Alman Yapay Zeka Araştırma Merkezi'nden Prof. Frank Kirchner, "Aracın 25 motoru var. Tekerlekli bir araç olsaydı 6 motoru olacaktı. Yani arıza ihtimali dört kat fazla. Bir tarafta hareket kabiliyetiniz yüksek olmalı, diğer taraftan belli bir unsurun bozulması halinde onu bir başkasıyla dengeleyebilmelisiniz. Kuracağınız sistemde gözetmeniz gereken bir başka önemli özellik ise güvenlik" diyor.
ROBOTLAR HAZIRLANIYOR 
Araştırmacılar yapay Ay koşullarında, robotları hazırlıyor. Devrilmeden ilerleyebilmesi için aracın bacaklarının hangi uzunlukta olması ve gövdenin hangi noktalarına bağlanmaları gerektiğini sınıyorlar. Bunun için hatalardan öğrenen bir yazılım geliştirildi. Yalnızca olumlu not alan özellikler araca adapte edilecek.
Robot susuz da çalışır. Ama susuz bir insanlı üs düşünülemez. Prof. Ralf Jaumann, "Ay'da su üretmek için her türlü koşul mevcut. Güneş rüzgârlarının taşıdığı hidrojen yüzeyde tozla birleşiyor. Bazı kayalar da oksijen içeriyor. Hidrojen ve oksijenle birleşince ortaya su çıkıyor" ifadelerini kullanıyor.
Münihli araştırmacılar, kimyasal bileşimi ve yapısı Apollo 14 misyonuyla Dünyaya getirilen Ay tozuyla büyük benzerlik gösterdiği için Arizona'daki bir volkan kraterinden alınmış gri renkli tozu deneylerinde kullanıyor.
SU NASIL ELDE EDİLECEK? 
Hedef, tozun içerdiği hidrojen, oksijen ve azot gibi maddeleri ayrıştırmak. Tozda muhtelif metaller de var. Bu deney, bunun nasıl yapılabileceğine dair bir örnek veriyor. Isıtılması halinde taş parçalarından hidrojen ve oksijen çözülüyor. Bu yöntemi izleyerek su elde etmek mümkün. Ancak bunu yapabilecek araçlar henüz geliştirilmedi.
Münih Teknik Üniversitesi'nden Matthias Pfeiffer, "En kötü ihtimalle, diyelim ki suya buz halinde rastlanmayan Ay'ın ekvator bölgesinde bir litre su elde etmek için elekten geçirilmiş bir ton taş ısıtmak gerekirdi" diyor.
Biçerdöver büyüklüğünde özel araçlar Ay tozunu topluyor. İşlenen toz reaktörlere aktarılıyor. Burada yüksek ısı verilen tozdan hidrojen, oksijen ve diğer unsurlar ayrıştırılıyor. Gaz halinde elde edilen maddeler su ve yakıta dönüştürülerek üsse naklediliyor.
SOT Prof. Ralf Jaumann, "Ay'ı Dünya'nın henüz hiç keşfedilmemiş bir kıtası olarak görebiliriz. 10 ya da 20 yıl içinde olmasa da 50 yıl sonra Ay'da araştırma üsleri kurulacağından eminim" şeklinde konuşuyor.
Bundan 100 yıl kadar önce Güney Kutbu insanlığa Ay kadar uzak geliyordu. Keşif tutkusu er ya da geç Ay'ı fethetmemizi de sağlayacak.

NASA Güneş'teki patlamayı görüntüledi

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) güneşte yaşanan bir patlamayı görüntüledi.

NASA'nın yayınladığı görüntülerde Güneş yüzeyinde çok sayıda patlama meydana geldiği görülüyor.
Bu patlamalar sırasında yüksek oranda radyasyon açığa çıkıyor.Patlamaların şiddetli olması durumunda dünyadaki uydu ve iletişim simyallerinde aksaklıklar oluşabiliyor.

Dünya'ya en çok benzeyen gezegen

Gökbilimciler, Dünya'ya en fazla benzediği belirtilen gezegeni keşfetti. "Kepler-186" adı verilen yeni gezegen 500 ışık yılı uzaklıkta bulunuyor. Kayalık gezegenin, su içerdiği ve fotosentez için yeterince ışık aldığı düşünülüyor.

Kepler teleskobunun keşifettiği gezegen, Cygnus takım yıldızında, yerküreden 500 ışık yılı uzaklıkta bulunuyor.
Kızıl cüce bir yıldızın etrafında dönen gezegen, ne çok sıcak ne de çok soğuk olan "goldilocks" kuşağında yer alıyor.
Araştırmacılar, "kepler-186" adı verilen ve Dünya'dan yaklaşık yüzde 10 oranında daha büyük olan gezegende yaşam için kilit öneme sahip suyun sıvı halinin var olabileceğini söylüyor.
Yıldız etrafındaki turunu 130 günde tamamladığı kaydedilen gezegenin bir atmosferi olup olmadığı ise henüz bilinmiyor.
Yeni keşfi "heyecan verici" olarak değerlendiren gökbilimciler, gezegende yaşamın oluşmasını sağlayacak koşulların gerçekleşmiş olabileceğine inanıyor.
NASA'ya göre, Kepler teleskobu aracılığıyla 2009 yılından bu yana güneş sistemi dışında yaklaşık bin 700 gezegenin varlığı doğrulanmış durumda.